Tüketim çılgınlığına karşı ortaya çıkan bu akım, bakıldığında aslında olması, yaşanması gereken hayatın tanımı. Doğaya saygılı, insana hayvana saygılı, teknolojiyi iyiye kullanan, sadece maddi değil manevi olarak da zamanı, hayatı iyi kullanmayı gerektiren bir yaşam tarzı.
Az eşya, az tüketim ve daha çok hayat, daha çok iletişim. Bu hayat tarzını benimsemiş ve yaşayan insanlara gerçekten özenerek bakıyorum.
Malum özenen çok fazla fakat uygulamak gerçekten yürek işi galiba. Düşününce diyoruz ki Türk kadını zaten minimaldir. Hiç bir şeyi ziyan etmez. Azıcık boş vakti olsa hemen değerlendirir. Eh, biraz mobilya sever, biraz alışveriş sever... Biraz da teknolojiyi sever.... Galiba en çok da altını sever...
Maalesef bu hepimiz için geçerli. Evlerimiz gereksiz mobilyalarla dolup, taşmakta. Sadece herkesin evinde ya da komşuda var diye alınmış gereksiz eşyalar, tabaklar çanaklar....Daha tam anlamıyla eskimeden yenileriyle değişen eşyalar.... Hiç giyilmeyen kıyafetlerle dolu dolaplar, ayakkabılıklar... Kimyasallarla dolu kozmetikler,...6 ayda bir üst modeli çıkan telefonlar, telefonlar, tabletler...Sanırım bu liste uzayıp gidebilir.
Aslında hem paramızı, hem de bu fazlalıkları temizleyerek geçen zamanımızı ziyan etmekteyiz. Eşya biriktirmek yerine, artan para ve zamanda anılar, mutluluklar biriktirmek daha akıllıca ve insani değil mi? Gereksiz eşyalara, kıyafetlere harcanan paranın bir kısmıyla başka birinin hayatına dokunmak, onun gerçekten ihtiyacı olan bir eşyayı ona hediye etmek bizi daha mı az mutlu ediyor? Düşünmek kolay ama kabul etmek ve hayata taşımak zorlayıcı galiba. Ama yavaş yavaş sorgulama kısmında da olsa bir yerden başlamak gerektiğine inanıyorum. Ben kendi adıma ufak da olsa minimal yaşam için bir şeyler yapmaya çalışıyorum. Kendim ve doğa için mümkün olduğunca doğal ürünleri tercih etmeye çalışıyorum.
Aslında minimal yaşam hayatı verimli kullanmak. Bunu öğrenmeye gerek olduğunu sanmıyorum aslında bu hepimizin doğasında var. Ama bize aşılanan tüketim çılgınlığına yenik düşüyoruz. Kendimizi böyle mutlu olduğumuzu sanarak yaşıyoruz. Malum ki bu mutluluk geçici. Kısa bir süre sonra sahip olduğumuz eşyanın bir önemi kalmıyor ve yenisini alma arzusu başlıyor. Doyumsuz ve mutsuz bir hayat döngüsü içinde olduğumuzu anlayamıyoruz bile. Böyle bir hayatın sadece bizim için değil, dünyamızın ve çocuklarımızın gelecekteki hayatı için de sakıncalı olduğunu düşünüyorum. Umarım çok geç olmadan farkına varır, kendimize geliriz.